19 Haziran 2014 Perşembe

1001 Fıçı Bira - Ferhat Uludere


Yine bir yazarın ilk romanını okudum. Platonik ve sorunlu bir aşkın anlatıldığı, sürekli içki masasın etrafında dönen sohbetlerin olduğu bu romanı çok sevdim.  Küçük kasabalarda yaşananları, insanların birbirini tanımasını ve hep aynı çerçevede geçen hayatları biraz umutsuz ama çokça da keyifli yazmış Ferhat Uludere. Lüleburgaz’a hiç gitmedim ama oradaki eski meyhaneleri sanırım biliyorum...
Özetle konusu ise şöyle; İstanbul’da yaşayan ve yazar olarak hayatını kazanan Feryat yıllar sonra evine Lüleburgaz’a döner. Eski arkadaşları ile sıkça vakit geçirmeye başlar ve bir gün 17 yaşında iken aşık olduğu kızın yani Şehrazat’ın da geri döndüğünü öğrenir. Ondan sonra bu umutsuz aşığın hayatı içki masaları ve Şehrazat etrafında dönecektir.
Kitabın ne kadarı otobiyografik bilemiyorum çünkü Ferhat Uludere çok samimi bir dille yazmış, hepsi gerçekmiş gibi geliyor. Sanki bir arkadaşımın günlüğü elimdeymiş, onu okuyormuşum gibi hissettim.
Arka Kapaktan;
Anne, ben nezarethanede kalacaksam bunun yüce amaçlar uğruna olmasını istedim hep, ama bir türlü olmadı. Hep sokaklarda içki içtiğim için içeri alındım. Başkomiser ne suç işlediğimizi sorduğunda, yanındaki memur küçümseyerek hep aynı cevabı verdi. “Umuma açık yerde alkollü içecekler tüketmek. ” Anne, tek suçumuz buydu hayatta; umuma açık yerlerde alkollü içecekler tüketmek. Suçluyum ben Anne, oğlun sandığın gibi temiz, lekesiz biri değil, umuma açık yerlerde alkollü içkiler tüketen bir serseri, ama suçluyum diye beni yargılama Anne; bu suçu kocan da işledi, büyük oğlun da işledi, hatta belki de o bu suçu aramızda en fazla işleyen kişi olarak suç dünyasına adını altın harflerle yazdırdı.”

1 yorum:

  1. Aaa çok merak ettim şimdi bu kitabı okunacaklar listeme not alıyorum hemen çok keyifli görünüyor =)

    YanıtlaSil