10 Temmuz 2014 Perşembe

Ustam ve Ben - Elif Şafak


Yapılan onca eleştiriden sonra bu kitaba biraz önyargılı baktığımı itiraf ediyorum. Aynı zamanda önyargımda ne kadar haksız olduğumu gördüğüm için de seviniyorum. Çünkü kitabı çok beğendim.16. yüzyılda Hintli bir fil bakıcısının Mimar Sinan ile çalışmasını konu alan bu kitapta özellikle tasvirlere bayıldım. Sadece yer ve kostüm değil, hislerin de tasvirlerine bayıldım. Mimar Sinan’ın nasıl bir deha olduğunu söylemeye zaten gerek yok, o yıllarda yaptığı eserler hala günümüzde ayakta ve hala hayranlıkla izlenmekte. Hikâyenin Mimar Sinan’ın değil de onun kalfalarından birisinin gözünden anlatılması ise sanki olayları daha gerçek yapmış, gerçeklikle belki de alakası olmasa da bazı yan karakterler romanı daha eğlenceli ve heyecanlı hale getirmiş. Ve bu kitaptan sonra biraz daha tarih okumaya karar verdim, bence bir kitap sırf başka tarzlara bizi yöneltiyorsa amacına ulaşmış demektir.

Altını çizdiklerim;

“Araplar, Kürtler, Nesturiler, Çerkezler, Kazaklar, Tatarlar, Arnavutlar… Bu insanların her biri kendi yolunda yürüse de gölgeleri birbirine değiyor, dolanıp düğüm oluyordu.” S- 46

“Hayatımızın bir haritası varsa şayet, yollarda değil, yol ayrımlarında çizilmekte. İki şey arasında tercih yaptığımız o kısa, kısacık anlarda. Göz açıp kapayana kadar değişir kaderimiz, tek bir kararla.” S- 80

“Takvada sahtekâr olacağına, günahında samimi ol, daha iyi.” S- 91

“Bütün sevdiklerini gömüp nefes almaya devam etmek, lanettir.” S- 273

“Hayatta hiçbir şey, dışa vurulamayan kızgınlık kadar zarar vermez insan ruhuna.” S- 374

Arka Kapaktan;

Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de…

Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistan’dan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın çırağı. Ustası ise Sinan.  Bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimar.

Elif Şafak’ın muazzam hayal gücü ve zengin diliyle Osmanlı tarihinin derinliklerine doğru şaşırtıcı bir yolculuğa çıkıyoruz. Karşılıksız bir aşk, iktidar kavgaları, yobazlığın ortasında yeşeren sanat ve beklenmedik bir ihanet…

Bir tarafta bilime ve öğrenmeye inananlar, bir tarafta gelişmeyi durduranlar...

 Ustam ve Ben, tarihi kişiliklerin, camilerin, kütüphanelerin, türbelerin, köprülerin resmigeçit yaptığı, rengârenk, canlı, sürprizlerle dolu bir dönem hikâyesi…

Öyle bir hayal dünyası ki içindeki konular ve tartışmalar günümüze dair de çok şey söylüyor. Uzun süre hafızalardan silinmeyecek, çok konuşulacak bir roman.

“İstanbul dediğin unutkanlıklar şehri. Orada her şey suya yazılmış. Ustamın eserleri hariç, onunkiler taşa kazınmış. O taşlardan birine bir sır sakladık. Çok zaman geçti üzerinden, nice alametler birikti ama hâlâ orada olmalı, bıraktığımız noktada. Bilmem bulan çıkar mı? Bulsa bile anlar mı? Ustamdan geriye kalan yüzlerce eserden ve binlerce, binlerce taştan bir tanesi var ki, altında gizli Arzın Merkezi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder