Eyüp Sultan’ın Peygamberimize
mihmandarlık yaptığı dönemi akıcı bir dille anlatan bu kitaba bayıldım. İlk
defa İskender Pala okuduğumu da belirtmek isterim. Kitapta birbirine geçen bir
sürü karakter ve olay var ve kişileri tanıdıkça hikâyenin daha da içine
giriyorsunuz. Kitapla ilgili en sevdiğim şey ise o dönemin Müslümanlığını
anlatıyor olmasıydı. Konu sadece Eyüp Sultan değildi, ayrıca İstanbul’un
fethine de oldukça büyük bir yer verilmişti. Tamamen iyi niyet odaklı ve
açgözlülükten uzak durulmasını emreden, kalbin sevgi ile dolu olmasını savunan güzel
dinimizin yanlış insanlar tarafından yönetilirse ne kadar kötü olabileceğinin
de sinyallerini veriyordu. Kitapta bahsedilen hadislerin birçoğu yerinde
kullanıldığı için daha anlamlı olmuştu.
Bana en çok neresini sevdin diye
sorulsaydı, peygamberimizin evde konuk edildiği bölümleri ve hicret dönemi diye
cevap verirdim.
Arka Kapaktan;
Peygamber'in mihmandârı! Bir
arzun varsa yapayım. Bir vasiyetin varsa yerine getireyim!"
“Ey Emîr! Sakın Allah'ın dinini
bozma, müminler arasına fitne girmesine müsaade etme. Askere adalet ile muamele
eyle ve düşman karşısında can kaygusu çekme. Bana gelince, senden ve senin ait
olduğun şu dünyadan hiçbir şey istemediğimi bil ve herkese böylece ilan et.
Şurada can oynatan cengâverlerden son arzum odur ki Azrail (a.s) bize
uğradıktan sonra na'şımı Konstantiniyye surlarına yakın götürsünler. O gün
savaş hattı nerede oluşursa, bedenimi o noktaya kadar taşısınlar ve orada,
savaşan mücahitlerin arasında beni defneylesinler. Ta ki atlarımızın ayakları
bedenimi çiğnemiş olsun, Bizans dokunamasın. Ayrıca, eğer yapabiliyorlarsa,
cenazemi kendi atımın arkasında bir sedyeye bağlayıp taşısınlar. Tıpkı Kutlu
Nebi'yi getiren Kusvâ'nın Medine'de bizim hanemizi bulduğu gibi o da benim için
nereye gideceğini ve nerede duracağını bulacaktır."
okunmayı bekleyen kitaplarım arasında ama elim bir türlü gitmedi:( tanıtım için teşekkürler:)
YanıtlaSil