Bazı kitapların yazarların ilk
kitapları olduğuna inanmakta zorlanıyorum. Aylin Acar’ın ilk romanı Vişne Çürüğü
’de aynı şekilde. Hem eğlenceli, hem edebi, hem de içinde sosyal mesajlar
bulunduran, farkındalık yaratmayı amaçlayan güzel bir aşk, tesadüf ve seyahat
romanı Vişne Çürüğü.
Ana karakterinin hayata bakış açısına ve güçlü olmasına
bayıldım, tam günümüz kadını portresini çizen ve bunu yaşayan Işık’ın
etrafındaki diğer kişiler de hayatımızın her anında karşılaşabileceğimiz
kadınlardan oluşmaktaydı. Bu sebeple kişileri hayalimde canlandırmakta
zorlanmadım ve roman bana daha gerçek geldi. Aylin Acar’ı tebrik ediyor,
kendisini bundan sonraki kitaplarında da takip edeceğimi bildiriyorum.
Altını çizdiklerim;
“Piyano bile tuşlarına dokunmadan
ses çıkarmıyordu. İnsan da öyle değil miydi? Birisi gelip de tam yaraya
dokunmazsa, yıllarca susabiliyordu.” S- 119
“İnsan gerçekten seviyorsa karşılık
beklemiyordu belki ama anlaşılmayı bekliyordu.” S- 128
Arka Kapaktan;
Bir gözlük kılıfına anlam
yüklemekle başlar bazı hikâyeler.
Önce sadece bir gözlük kılıfıdır.
Fark etmezsin, zamanla üzerinde "o"nun parmak izlerinin olduğu bir
karabasana dönüşür...
Uzun bir aradan sonra kesişen
yollar... O yollar kesişmesin diye ertelenmiş tesadüfler...
"Önce arka planda bir ses
duydu. Sonra kahkahalar… O kibirli gülüşü, nerde olsa tanırdı."
En ağır küfürlerden biridir yok
sayılmak. Işık, beklemediği anda karşılaştığı Göksel'i yok sayarak geçmişine de
sünger çektiğini düşünür ama geçmiş her zaman kaybolmaz.
Bazen telefonuna bir cevapsız
çağrı düşer. Aklından bir sürü, ama kalbinden tek bir isim geçer.
İnsan sadece tek bir hayat
yaşamaz. Tanık olduğu ya da olmak zorunda kaldığı hikâyeleri de ekleyince
hayatına, çoğalarak eksilebilir.
Aşkın ve tutkunun rengi olan
kırmızı, vişne çürüğüne dönüştüğünde; hayaller de hayal kırıklığına dönüşür...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder