13 Kasım 2014 Perşembe

Vişne Çürüğü - Aylin Acar



Bazı kitapların yazarların ilk kitapları olduğuna inanmakta zorlanıyorum. Aylin Acar’ın ilk romanı Vişne Çürüğü ’de aynı şekilde. Hem eğlenceli, hem edebi, hem de içinde sosyal mesajlar bulunduran, farkındalık yaratmayı amaçlayan güzel bir aşk, tesadüf ve seyahat romanı Vişne Çürüğü.
Ana karakterinin hayata bakış açısına ve güçlü olmasına bayıldım, tam günümüz kadını portresini çizen ve bunu yaşayan Işık’ın etrafındaki diğer kişiler de hayatımızın her anında karşılaşabileceğimiz kadınlardan oluşmaktaydı. Bu sebeple kişileri hayalimde canlandırmakta zorlanmadım ve roman bana daha gerçek geldi. Aylin Acar’ı tebrik ediyor, kendisini bundan sonraki kitaplarında da takip edeceğimi bildiriyorum.
Altını çizdiklerim;
“Piyano bile tuşlarına dokunmadan ses çıkarmıyordu. İnsan da öyle değil miydi? Birisi gelip de tam yaraya dokunmazsa, yıllarca susabiliyordu.” S- 119
“İnsan gerçekten seviyorsa karşılık beklemiyordu belki ama anlaşılmayı bekliyordu.” S- 128
Arka Kapaktan;
Bir gözlük kılıfına anlam yüklemekle başlar bazı hikâyeler.
Önce sadece bir gözlük kılıfıdır. Fark etmezsin, zamanla üzerinde "o"nun parmak izlerinin olduğu bir karabasana dönüşür...
Uzun bir aradan sonra kesişen yollar... O yollar kesişmesin diye ertelenmiş tesadüfler...
"Önce arka planda bir ses duydu. Sonra kahkahalar… O kibirli gülüşü, nerde olsa tanırdı."
En ağır küfürlerden biridir yok sayılmak. Işık, beklemediği anda karşılaştığı Göksel'i yok sayarak geçmişine de sünger çektiğini düşünür ama geçmiş her zaman kaybolmaz.
Bazen telefonuna bir cevapsız çağrı düşer. Aklından bir sürü, ama kalbinden tek bir isim geçer.
İnsan sadece tek bir hayat yaşamaz. Tanık olduğu ya da olmak zorunda kaldığı hikâyeleri de ekleyince hayatına, çoğalarak eksilebilir.
Aşkın ve tutkunun rengi olan kırmızı, vişne çürüğüne dönüştüğünde; hayaller de hayal kırıklığına dönüşür...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder