Yazarın daha önce "Koku" isimli
kitabını okumuş ve sonrasında da filmini izleyerek hayran olmuştum. Bu sefer
çok daha ince bir kitabı ile hem de bir tiyatro oyununu okudum. Kontrbas çalan
bir adamın seyirci ile konuşmasını, duygu ve düşüncelerini anlattığı bu kitap
sizi şaşırtacak. İlk başta kendini ve sanatını yere göğe sığdıramayan kontrbas
sanatçısının aslında içinde neler hissettiğini ve sonlara doğru kontrbastan ne
kadar nefret ettiğini özetle bu duygu değişimini büyük keyifle okuyacaksınız.
Ayrıca Süskind’in esas mesleği ne bilmiyorum ancak müzik bilgisine ve
tasvirlerine bayıldım.
Altını çizdiklerim;
“İyi olan ne varsa ölüyor, çünkü
zamanın akışı iyinin karşısında” S- 17
“Çünkü müzik insani bir şeydir.
Politikanın, dünyada olup bitenin ötesinde bir şey. Bütün insanlığa özgü bir
şey, diyebilirim, insan ruhunu ve, insan beynini oluşturan bir temel unsur. Ve
müzik her zaman olacaktır.” S- 36
Arka Kapaktan;
Koku adlı romanı çoktan kült bir
eser haline gelen Patrick Süskind, bu defa notaların dünyasına girmiş: Bir
kontrbasçının öyküsünü, ses tonu giderek yükselen bir monolog biçiminde
anlatıyor.
Kontrbas, cüssesiyle doğru
orantılı olarak, müzisyenin evinde ve yaşamında büyük bir yer işgal ediyor.
Kontrbas, müzisyenimizin hem dostu hem düşmanı; ondan kopamıyor ama onunla da
olmuyor. Bu iri, hantal aletin altında eziliyor adeta. Önceleri, kontrbassız
bir orkestranın düşünülemeyeceğini belirterek onu yüceltirken, monolog
ilerledikçe, kontrbasa duyduğu nefret açığa çıkıyor. Ona göre bu enstrüman hep
arka planda kalmaya mahkûm, bu nedenle çalanı da arka planda bırakıyor.
Süskind'in, sanatsal yaratıcılık
ile memuriyet kalıpları arasındaki çelişki, hayatı cehenneme çeviren “ne onunla
ne onsuz” sevgililer gibi konuları incelikle işlediği Kontrbas, ironik,
sürükleyici bir kitap.
Ankara'da birkaç yıldır oyununu sergileniyor. Bir türlü vakit ayırıp gidemedim :(
YanıtlaSil